27 Mayıs 2013 Pazartesi
BEDENLERİMİZ GEÇMİŞ YAŞAMLARI NASIL HATIRLAR
Bedenlerimiz Geçmiş Yaşamları Nasıl Hatırlar
Mana evine daldık, Vücut seyrini kıldık. Yunus Emre
Beden çetele tutar. Bessel A. van der Kolk
Subtil Beden Hafızaları; Eterik Etki
Derin bir biçimde bir regresyona girdiğimizde genellikle fiziksel ağrı, kusur, zorluk ya da güçsüzlüklerin olağandışı bir biçimde canlı hatıralarını görürüz ve tüm bunları tam olarak vücut bulmuş bir farkındalıkla deneyimleriz. Bir kılıç darbesinin, tecavüze uğramanın ya da başı kesilmenin hayali acısını hissetmek ömürler boyunca varlığını koruyan travmatik kalıntıların en yüksek seviyesine ulaşmamızı sağlar.
Önceki bölümde, Juan idam edilişini canlı bir biçimde yeniden yaşamıştı ve bu, tüm yaşamı boyunca çektiği boyun ağrılarının temelinde yatan şeydi. Elmore'un kronik bel ağrısı acımasızca dövülme hatırasını taşıyordu (Bölüm 3) ve Madeline'ın köle sahibi olduğu yaşamdan kaynaklanan suçluluk hissi, aynı ölçüde dehşet verici olan bir hatırayı onun boyun ve omuzlarına yüklemişti.
Bu tür fiziksel hatıralar bir regresyonda su yüzüne çıktığında, özellikle şimdiki yaşamda hiçbir nedenleri olmadığında bizi şoke ederler. En iyi açıklama, bu hatıraların süptil bedende -yani fiziksel bedeni çevreleyen ve ona nüfuz eden süptil enerji katmanlarında- gömülü olduğudur (Bazı araştırmacılar bunu "hücresel hafıza" olarak adlandırmıştır ama bu metafor ne yazık ki yanıt getirmekten çok, soruların doğmasına yol açar. Bitkilerin, hayvanların ve insan bedenlerinin çevresinde Kirlian fotoğrafçılığı tekniğiyle kaydedilebilen biyoelektrik auralar üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda, Rus araştırmacılar bedenin içinde ve etrafında manyetik alanlar gibi "enerji alanları"ndan söz ederek konuya daha çok açıklık getirmektedir).
Hem geçmiş yaşam araştırması hem de geçmiş yaşam terapisi bu konuda çok etkileyici kanıtlar biriktirmiştir: süptil bedenin ilk seviyesi aracılığıyla -bunu eterik alan ya da şablon olarak ifade ediyorum- miras alman bu eski travmalar canlı bedende döküntüler, bozukluklar, doğum lekeleri, çeşitli uzuvlarda zayıflıklar ya da zayıf bir mesane, zayıf bir kalp, jinekolojik problemler gibi organik bozukluklar olarak sürekli olarak etkisini göstermektedir.
Geçmişten Gelen Yaralar
Geçmiş yaşamdan kaynaklanan yaraların eterik seviyede süptil beden üzerindeki yıkıcı etkisi abartılmamalıdır. Bu birçok bakımdan geçmiş yaşam regresyon çalışmasında yapılan en radikal keşiftir ve fiziksel iyileşmeye yaklaşımımızı kökten de ğiştirme potansiyeline sahiptir.
Geçmiş yaşam yarasının hatırlanması ve eterik alanda ortadan kaldırılması durumunda iyileşmenin nasıl gerçekleşebileceğine ilişkin bazı örnekleri sizinle paylaşmak istiyorum:
1- Sophie yıllarca migren ağrılarından şikayet etmişti. Bir seminer sırasında, 19. yüzyılda batıdaki bir maden kasabasında genç bir kız olduğu geçmiş yaşamını keşfetti. Alkolik babasının tacizlerine ve merhametsiz davranışlarına maruz kalıyordu. Bir keresinde, ona karşı koymaya çalışmıştı ve babası eline geçirdiği demir bir çubukla kafasına vurmuştu. Genç kız kafasına aldığı darbe sonucunda ölmüştü.
Sophie bu korkunç ölümü yeniden yaşadığında, demir çubukla kafasına vurulurken aniden "çok şiddetli bir baş ağrısı" hissetmişti. Sonra bedeninin dışındaydı ve kendisine ve çok pişman olan babasına yukarıdan bakıyordu. Ruhu bu korkunç sahneden uzaklara giderken, başının etrafından muazzam bir enerji çıkışı hissetti. O günden beri migren ağrıları hiç tekrarlanmadı.
2 - Pedro kronik omuz ve bel ağrılarından şikayetçiydi ve hiçbir kiropraktik veya beden çalışması işe yaramamıştı. Bir regresyonda, Güney Amerikalı bir köylü olduğu tarih öncesi, geçmiş yaşamına gitti. Tapınakları ve piramitleri inşa etmek için kendi halkının bir çoğunu köle gibi kullanan bir antik kabileye esir düştüğünü gördü. Yıllarca zorluk çekmişti, taşlarla dolu küfeleri yukarılara taşımıştı.
Çalışmayı aksatan ya da yavaş çalışan köleleri merhametsizce kırbaçlayan nezaretçilerin gözetiminde çalışmıştı. Günün birinde bedeni daha fazla dayanmadı ve olduğu yerde çöküp kaldı. Kısmi felç geçirmişti. Beli tutmuyordu ve bir daha asla çalışamayacaktı. Açlıktan ölüme terk edildi ve korkunç sırt ve boyun ağrılarıyla acı bir biçimde öldü. Ama ruhu bardoya ulaştıktan sonra aşağıya doğru bakıp bedenini gördü ve artık belini büken işi yapmak zorunda olmadığım anladı. Sırtındaki ağır yükü fırlatıp attığı bir iyileştirici psikodramanın ardından, Pedro omuzlarım ve sırtını tamamen farklı bir biçimde hissettiğini söyledi. Ağrıları hiç tekrarlamadı.
Flavio kalçalarında ve sağ bacağındaki kronik eklem ağrılarından mustaripti. Ağrılar büyük oranda eklemler civarında olsa da sağ bacağının dizden kalçaya kadar her zaman gergin olduğunu da söylemişti. Birçok terapide yapılacağı gibi onu ağrılarından uzaklaştırmaya çalışmak yerine, gerginliği artırarak bir öykü üretmek için ağrılı bacağı serbest bırakmayı tercih ettim. Flavio kendini 18. yüzyılda bir denizci olarak gördü. Gemisi bombalanmıştı. Gülle sağ bacağının alt kısmını paramparça etmişti ve gemideki doktor, bacağı diz üzerinden kesmişti. Acıdan çığlıklar atarken, iki irikıyım denizci onu zor zapt etmişti. Sağ bacağındaki ve kalçalarındaki korkunç ağrılara neden olan gerginlik buydu: Bacağını doktor kesmesin diye tüm gücüyle çekmeye çalışmıştı.
Aşırı kan kaybı ve travmadan dolayı çok geçmeden ölmüştü ama bedeni sonuna dek mücadele etmişti.
Flavio kendini geminin ve denizdeki savaşın üzerinde gördüğünde, halen öykünün dışında değildi ve bedeni halen şiddetli ağrılarla kasılıyordu.
Seminerde gerçekleştirdiğimiz bir psikodramada, doktor ve yardımcılarını canlandıracak sağlam yapılı üç adam buldum. Adamlar Flavio'yu tuttuğunda gerginlik derhal ikiye katlandı.
"Bacağımı kesecekler," diye çığlık attı.
"Bedenin ne yapmaya çalışıyor?" diye sordum.
"Bacağımı korumaya çalışıyorum!"
Bacağını korumak için ne kadar mücadele ettiğim deneyimlemesi için onu serbest bıraktım. Daha soma da doktor ve yardımcılarının onu bırakmasını istedim. Flavio sol bacağını onlardan uzaklaştırabildi. Bunu yaparken olduğu yerde yıkıldı ve tükendi. Bütün gerilim kaybolmuştu. "Bak, bugün bacağını kaybetmedin," dedim, "halen yerli yerinde!" Bacağım kurtarmak için muazzam bir tamamlanmamış savaşı tamamlaması gerekmişti: korkunç ölümün eterik izleriyle bacak ve kalça kaslarında kilitlenen eski bir mücadeleyi sonunda tamamlamıştı.
Fiziksel/eterik travmanın iyileştirilmesi bardoda gerçekleşir; eski sahneden ayrılmayı, artık onun son bulduğunu anlamayı ve onu serbest bırakmaya karar vermeyi ve süptil bedeni yeniden organize etmek için bir dizi spirituel ya da imgesel strateji kullanmayı gerektirir. Pedro ve Flavio'nun vakalarında, yükün ortadan kaldırılmasını veya bacağın kurtarılmasını psikodramada canlandırmak her ikisindeki donmuş ağrı kalıntılarını dönüştürmeye yetti. Bu onların şuurdışı zihinleri ve bedenlerinde etkili olan eski programı, çalıp duran eski kaseti sildi.
Eterik Yaraları Fark Etmek ve Temizlemek
Ölmeden önceki fiziksel mücadelenin son anlarını yakalamak, çoğu zaman rahatsız edici olmasına karşın iyileşme sürecinde kritik önem taşır. Geçmiş yaşam regresyon deneyimlerini gözden geçirmek için önerdiğim üçüncü temel soru, bu fiziksel / eterik motiflerin farkına varmak için son derece faydalıdır: "Ölüm anında güçlü fiziksel duyumlar veya ağrılar hissediyor muyum?"
Geçmiş bir yaşamdan ölüm hatırasını gözden geçirdiğinizde (4. Alıştırma'da) geçmiş yaşam kişiliğinizin bedenini terk edişinizi seyretmeniz ve kendinize, "Bu hatırlanan bedendeki herhangi bir şeyi halen taşıyor muyum? O ölümden ya da o yaşamdaki daha önceki bir fiziksel deneyimden herhangi bir ağrıyı, mesela istismarı, terk edilmeyi veya açlığı halen hissediyor muyum?" sorusunu yöneltmeniz istenmişti. Hissediyorsanız bedeninizin o parçasıyla çok nazikçe konuşmaya çalışın. "Her şey sona erdi. Artık bu ağrıdan kurtulabilirsin," deyin.
Enerji alanınızda gömülü kalan ağrı, deneyimin sona erdiğini kendi şuur seviyesinde "bilemeyebilir." Kendi kendini koruma motifi (sırt ve omuzlarda kasılma) ya da dehşet motifi (midede ülsere neden olan problem) bedende somatik bir tıkanma, gerginlik veya hastalık olarak yeniden canlandırılıyor olabilir. Ama ruhunuzun o parçasının hafızasına şöyle diyebilirsiniz: "Her şey sona erdi. Artık istismar edilen bir köle değilsin. Artık istilacıların kılıcına hedef olan bir yerli değilsin." Bu karakter kim olursa olsun, ona bu öyküden ve zihinsel, duygusal ve fiziksel enerji alanlarında her seviyedeki etkilerinden kurtulmanın zamanının geldiğini söylememiz gerekir.
Derin eterik yaraları iyileştirmek için faydalı olabilecek ikinci bir psikodrama türü de vardır. Geçmiş yaşamda ölürken ciddi bir biçimde yaralanan birçok insan, bardoda ruhsal yardımcılar tarafından bir tür spritüel hastaneye yönlendirilir ve orada, çeşitli biçimlerde şifaya ve genellikle de ışığa kavuşurlar. Bazen ruhsal bir hayvan zehri emip tükürür, yarayı iyileştirir ve süptil bedenin bir alanını kendi enerjisiyle kuvvetlendirir (Bu tür iyileştirmeler, ışıklı bedenle çalıştıklarından söz eden geleneksel şamanlar tarafından iyi bilinmektedir, şifanın süptil veya ışıklı bedende gerçekleşebileceğinin bilgisi bu şamanlar için aksiyomatik bilgidir).
Benzer bir biçimde, bardoda regresyon sırasında yaşanan iyileştirme boyunca ruhsal şifacılar ve ruhsal hayvanlar tarafından yönetilen ışık aktarımlarını kullanarak kesilmiş başları, kesilmiş uzuvları ve yanan derileri yenilemeyi ya da açık yaraları kapatmayı başarabiliriz. Spiritüel imgeleme maddesel dünyadan daha yüksek bir frekansta, daha yüksek alemlerde ya da bardolarda muazzam bir iyileştirme gücüne sahiptir.
Rosanna çeşitli jinekolojik problemler yaşamış ve zorlu hamilelik dönemleri geçirmişti. Hamilelikleri çeşitli komplikasyonlarla doluydu ve her seferinde sezaryenle doğum yapmak zorunda kalmıştı. Çocuk sahibi olmayı sevse de hamilelik dönemleri onun için kabusa dönüşmüştü. Hem o hem de kocası bir çocuk daha istiyordu, hamilelik dönemi bu kez o kadar sorunlu geçmemeliydi. Geçmiş yaşam seanslarının birinde, doğum sırasında birden çok kez ölümle karşılaştığını gördü. Bu senaryolar onu çok korkutmuştu. Ama en kötü hatıra, çocuğu bir kurban ayini için kendisinden alınan bir hamile kadınınkiydi. Toplum öylesine acımasızdı ki karnındaki çocuğu kesip çıkarmışlardı. Bu, Rosanna'nın taşıdığı en derin ve en acılı etkiydi ve yaşadığı sezaryenlerle net bir biçimde ilişkiliydi.
Regresyonlarda Rosanna ölüm sahnesinde bedeninin dışına çıktı. İlk başta her şey normaldi. Ama bedende ölümü yeniden yaşadığında, tüm yaşamı boyunca midesinde düğümlenen gerginlik ve dehşetin ne kadar derin olduğunu hissetti ve bunun şimdiki bedeninin bu parçasındaki problemlerin kaynağı olduğunu anladı. Ruh dünyasına gittiğinde, sevdiği ataları -büyükanneleri- onu görmeye geldiler. Kaybettiği bebeği de oradaydı ve gözyaşları içinde bir araya geldiler. Sonra büyükanneler onu kutsal bir şelaleye götürdüler ve kesilen karnını dikip, pelvik ve genital yaralarını temizleyerek onun süptil bedenini iyileştirdiler. Bunu yaparken ona antik kabile şarkılarını söylediler.
Dört Suptil Enerji Alanı
Süptil bedeni birçok farklı enerji alanı olarak gözümüzde canlandırdığımızda, zorlu bir geçmiş yaşam ölümü sırasında iz bırakabilen ve bir geçmiş yaşam regresyonu sırasında su yüzüne çıkabilen farklı türden "yarım kalmış işleri" daha net bir biçimde görebiliriz. Kendi regresyon çalışmanızda ilerlerken, alanları ya da benim çok sık vurgu yaptığım bedenleri gözden geçirmeniz, onlarla genellikle ilişkili olan sorunları belirlemeniz ve bunların bir geçmiş yaşamın güçlü bir izini oluşturmak için nasıl etkileşime geçtiğini görebilmeniz faydalı olabilir.
Antik Hintli bilge Patanjali'nin geleneksel yoga öğretileri temelinde, süptil enerji alanlarını dörde ayırabiliriz:
1 - Eterik ya da yaşamsal alan: Belirli bir ömürde iyileştirilmeyen ya da çözüme kavuşturulmayan tüm fiziksel yaraların, zedelenmelerin, sakatlıkların, hastalıkların ya da bedensel ağrıların izlerini taşır. Bu alan fiziksel bedene çok yakındır ve Çin akupunkturu ve benzer sistemlerin bildiği tüm meridyenleri kapsar. Esas enerji formu, ai ya da prana veya daha basit bir ifadeyle yaşam gücüdür. Bu engellendiğinde ya da geçmişten yaralar taşıdığında, yaşam enerjisi akamaz ve hastalık ya da fonksiyon bozukluğu ortaya çıkar.
2 - Duygusal alan (astral beden): Geçmiş yaşamdan çözüme kavuşturulmamış hislerin ve duygusal travmaların canlı hatıralarını taşır: örneğin, fiziksel şiddet korkusu, adaletsizliğe duyulan öfke, umutsuz bir durum hakkındaki depresyon, büyük bir kayıp karşısındaki ıstırap, acımasız bir davranıştan duyulan suçluluk, istismar veya aşağılanmadan kaynaklanan utanç ya da herhangi bir başarısızlık nedeniyle kendini değersiz hissetme. Bu alan fiziksel bedenin etrafında iki veya üç karış mesafeye uzanır ve hislere veya ruh hallerine özgü renklerle bir kişinin şurası olarak hissedilebilir veya durugörürler tarafından "görülebilir."
3 - Zihinsel alan (zihinsel beden): "Onlara gününü göstereceğim." "Hiç kimse beni önemsemiyor." "Daha fazlasını yapmalıydım' ya da, "asla yeterli olmayacak," gibi takıntılı ve tekrara dayalı düşünceleri taşır. Ayrıca kişiliğin üzerinde negatif veya sınırlandırıcı bir etkiye sahip düşünceleri ve çoğu zaman duygusal bedendeki, "Başarılı değilim, onların güvenini boşa çıkardım." "Herkes bana bakıyor," ya da, "bir daha hiç kimseye güvenmeyeceğim," gibi hisleri doğrudan sürekli kılan düşünceleri de barındırır. Bu alan, bedenin etrafında daha da çok yayılabilir ve bazen bir odayı ya da büyük bir salonu bile doldurabilir.
Ölüm anındaki düşüncelerle, hislerle ve fiziksel duyumlarla ilgili üç temel soruya yaptığımız vurgudan dolayı bu üç alana zaten aşinayız. Ama bu üç alanı aşan dördüncü bir alan daha vardır.
4 - Spirituel alan (geçici beden): Bu süptil alan esasen bireye ait olmayıp Jung'un bireysel şuurun ötesinde kolektif şuurdışı olarak adlandırdığı şeyle ilgilidir. Kolektif şuurdışı aracılığıyla dış ruhsal kuvvetler diğer süptil bedenleri etkiler veya onlara nüfuz eder. Bu alanda belirli bir geçmiş yaşamda aramızda kuvvetli bir bağ olan insanların ruhlarıyla pozitif veya negatif psişik ve spirituel bağlantıların kalıntıları yer alır. Bunlar bizi başka insanlara bağlayan karmık bağlardır ve bunların farkına vardığımızda, şimdiki yaşamımız üzerindeki açık etkilerini görebiliriz. Spirituel alan diğer beden veya bedenlerle çeşitli biçimlerde etkileşen enerjileri barındırabilir.
Örneğin, geçmiş yaşamlarımızda ölen çocukların ruhları eterik alanın rahim kısmını etkileyebilir, bir zamanlar tanıdığımız yalnız ya da mutsuz varlıkların ruhları duygusal alanın kederli parçalarına eklenebilir, mağdur ya da terk edilmiş ruhlar onlara yapılan ihanetten dolayı suçluluk hisseden zihinsel alana öfkeli bir biçimde tesir edebilir.
Enerjinin ilk üç seviyesi -zihinsel, duygusal ve yaşamsal ya da eterik bedenler- ölüm anında bir toplam enerji torbası olarak havalanır. Bunlar Rus matruşka bebekleri gibidir, büyükanne bebeği alıp açtığınızda, içinden anne çıkar ve anneyi açtığınızda daha küçüğü çıkar, en sonunda da küçük bir bebeğe ulaşırsınız. Yani fiziksel bedeni bu bebek gibi düşünebilirsiniz. Ölüm sürecinde açığa çıkacak ilk katman en dış katman olan zihinsel bedendir. Bu, Patanjali'ye göre damgalanan veya gömülen düşünceleri taşıyan enerji alanıdır. Sonra damgalanan hisleri taşıyan duygusal beden gelir.
En son katman ise fiziksel bedene en yakın olan katman olan eterik beden, yaşamsal ya da yaşam enerjisi bedeni, yani Rus matruşka bebeklerindeki en küçük bebektir.
Bir insan öldüğünde bu üç seviyedeki etkiler onunla birlikte gider. Biri bedenlerin en küçüğü olan eterik bedende sırtından bıçaklanmışsa, bu bıçaklanma olayının damgasını taşır. Bu, eterik şablon haline gelir ve onun gelecek yaşamlarını fiziksel seviyede etkiler. Bıçağın görüntüsü bile süptil bedende eterik seviyede gömülü kalacaktır. Bıçaklanan kişi o sırada çok öfkeliyse -örneğin, bir bardaki kavga sırasında öldürülmüşse- duygusal bedende bu öfkenin derin bir etkisi olacak ve eterik bedende bu yarayla derinden bir bağ oluşacaktır (Öfke durugörürler tarafından kişinin bıçaklandığı noktanın etrafında kırmızı enerji olarak görülebilir). Bu enerji alam bıçak yarasının fiziksel / eterik damgasından ziyade, alanda daha da belirgindir ama damgalar olayın imgeleriyle bağlantılıdır.
Duygusal alanda ölüm travmasıyla bağlantılı olmayan başka kalıntılar da olabilir. Örneğin, ölen kişi çok yalnız bir yaşam sürdüyse, hiçbir arkadaşı yoksa, duygusal alanda yalnızlık imgeleriyle bağlantılı acılar olabilir.
Ölüm anında açığa çıkacak üçüncü katman ölen bireyin düşüncelerim -tüm zihinsel evrenim- kapsar (Ölen kişinin tüm yaşamının gözlerinin önünden geçmesi miti, hiç kuşku yok ki bununla bağlantılıdır). Bar kavgasında sırtından bıçaklanarak ölen kişi, öfkeyle, "Bunu ona ödeteceğim. Onu öldüreceğim. Bana bunu yapmaya nasıl cesaret edebilir?" diye düşünür. Bu düşünceler duygusal bir yön taşısa da nihayetinde düşüncedir. Patanjali'nin kavramlarım kullanacak olursak, enerji bedeninin, zihinsel bedenin dış kılıfında tutulan intikam fikirleridir. Zihinsel etki olarak sınırlandırılabilecek bu tür intikam düşünceleri, duygusal alanı yönlendirir ve sonraki yaşamlara taşman eterik şablonda kendilerine yer edinir.
Dördüncü enerji seviyesi olan spirituel beden, aslında bedenin dışındadır, bu yüzden onun "açığa çıktığından" söz etmek doğru değildir. Spirituel beden bireysel şuurdan ziyade, kolektif şuurdışına aittir ama bunun etkileri ölümden sonra yarıda kalan işlerin hatıralarında, ilişkilerin kalıntılarında ve ölen başka kişilerin psişeleri ile bağlantılarda hissedilir (Sebep olduğu ölümler yüzünden suçluluk hisseden bir general öldügünde, spirituel alanda bu hatıraların ve hatta ölen askerlerin ruhlarının etkisini hissedebilir).
Gelecek bedenin aurasında izler bırakan tüm bu enerjiler gerçekleştikleri yaşamın dondurulmuş ya da yoğunlaştırılmış imgelerini içerir. Regresyon çalışmasının yanı sıra enerji aktarımı, meditasyon ve çeşitli beden çalışması ve şifa türleri, genellikle hisle yüklü bu imgelerin parçalarını yüzeye çıkarabilir. Bir geçmiş yaşamın enerjisinin -zihinsel, duygusal, fiziksel, spiritüel-süptil bedenin farklı alanlarım nasıl etkilediğini anladığımızda, geriye dönüp bunu daha da incelikli bir dikkatle gözden geçirebilir ve üç temel soruya bir dördüncüsünü ekleyebiliriz:
"Ölüm anında ne düşünüyorum?"
"Ölüm anında ne hissediyorum?"
"Ölüm anında güçlü fiziksel duyumlar veya ağrılar hissediyor muyum?"
"Ölüm anında kiminle ilgili işim yarıda kaldı?"
Süptil bedenin farklı seviyelerinin etkilenmesini ve bunların bir geçmiş yaşamın tortularında diğerlerini nasıl etkilediğini net bir biçimde gösteren bir örnek vererek bu kısmı tamamlamak istiyorum.
Geçmiş Yaşamlarınızı İyileştirmek - Roger J.Woolger
24 Mayıs 2013 Cuma
EN YARARSIZ DUYGU: “SUÇLULUK”
EN YARARSIZ DUYGU: “SUÇLULUK”
‘Kendinizi kötü hissetmenin ya da yeterince endişelenmenin geçmiş ya da gelecek bir olayı değiştireceğine inanıyorsanız,
DEĞİŞİK BİR GERÇEKLER SİSTEMİNE SAHİP BAMBAŞKA BİR GEZEGENDE YAŞIYORSUNUZ DEMEKTİR.’
Yaşam boyu hissedilen en boş duygular, GEÇMİŞ için SUÇLULUK duymak ve GELECEK için ENDİŞELENMEKTİR. Bu iki HATALI ALANI inceledikçe birbirlerine ne kadar benzediklerini, hatta aynı alanın iki uç noktası olarak ele alınabileceklerini göreceksiniz.
SUÇLULUK şimdiki anınızı geçmiş bir davranışın sonucu paralize olarak geçirmenize yol açan mekanizmadır ve bu endişe de genellikle kontrol edemediğiniz şeylerle ilgilidir. Kendinizi henüz olmamış bir olayla ilgili endişelenirken ya da olmuş bitmiş olaylar hakkında SUÇLULUK duyarken hayal ederseniz, bunu çok net görürsünüz. Tepkilerden biri GELCEĞE, diğeri GEÇMİŞE yönelik olmasına rağmen, her ikisi de sizi üzme ve bugününüzü paralize etme amacına hizmet ederler. “Altın Gün”de Robert Jones Burdette şunları yazar:
“İnsanları çılgına çeviren bugünün deneyimi değil, DÜN OLAN BİR ŞEY İÇİN PİŞMANLIK DUYMAK ve YARININ GETİRECEKLERİNDEN KORKU DUYMAKTIR.”
SUÇLULUK ve ENDİŞE alanlarınız genişse, onları yok etmeli, temizlemeli ve SONSUZA DEK ARINDIRMALISINIZ. Yaşamınızın bir çok alanını istila eden o böcekleri imha edin!
SUÇLULUK duyduğunuzda geçmiş bir olaya odaklanır, yaptığınız ya da söylediğiniz bir şey hakkında üzülür veya öfkelenir ve bugününüzü geçmiş tavrınızı düşünerek tüketirsiniz. Konu ENDİŞE olduğunda da, değerli zamanınızı gelecek bir olaya takılarak harcarsınız. İster geriye, ister ileriye bakın SONUÇ AYNIDIR. “ŞİMDİ”nizi boşa tüketmiş olursunuz. Robert Burdette’nin “Altın Gün”ü gerçekten “BUGÜN”dür ve SUÇLULUK ile ENDİŞENİN saçmalığı şu sözlerle anlatılır:
“Bir hafta içinde hiçbir zaman ENDİŞE duymadığım iki gün vardır, korku ve ENDİŞEDEN uzak tutulan iki dertsiz gün: Bunlardan biri ‘DÜN’, diğeri de ‘YARIN’dır.
Suçluluğa Yakından Bir Bakış
Birçoğumuz yaşamda çoğu kez bir SUÇLULUK tuzağına, bizi gerçek bir SUÇLULUK Makinesine çeviren o belirsiz noktaya çekiliriz. Makine şöyle işler: Birisi; dediğiniz ya da demediğiniz, hissettiğiniz ya da hissetmediğiniz, yaptığınız ya da yapmadığınız bir şey yüzünden kötü bir insan olduğunuzu hatırlatma amaçlı bir mesaj gönderir. Sizin tepkiniz ise, kendinizi kötü hissetmek olur. Artık bir suç makinesisiniz! Ne zaman uygun yakıtı alsanız, SUÇLULUK duyarak tepki veren, yürüyen, konuşan ve nefes alan bir mekanizmasınızdır. Ve eğer SUÇLULUK üreten toplumumuza tam bir uyum sağlamışsanız, sık sık yağlanırsınız.
Neden yıllar boyu size yöneltilen SUÇLULUK ve ENDİŞE mesajlarını içselleştirdiniz? Çünkü, SUÇLULUK duymadığınızda “KÖTÜ”, ENDİŞE duymadığınızda da “İnsanlık dışı” olarak görüldünüz.
SUÇLULUK, hatalı alan davranışlarının en yararsızıdır ve duygusal enerjinin boş yere harcanmasına yol açar. Neden? Çünkü tanıma göre; zaten olup bitmiş bir olay hakkında bugününüzde paralize oluyorsunuz ve ne kadar SUÇLULUK duyulursa duyulsun geçmiş değiştirilemez.
SUÇLULUK yalnızca geçmişle ilgili bir kaygı değildir, geçmiş bir olayla ilgili olarak bugününüzün de paralize olması demektir. Paralize olma düzeyi, hafif bir üzgünlükten ciddi depresyonlara kadar değişebilir. Yalnızca geçmişinizden ders alıyor ve belirli bir tavrı tekrarlamamaya söz veriyorsanız, bu SUÇLULUK değildir. Hatalarınızdan ders almak sağlıklıdır ve gelişmenin önemli bir parçasını oluşturur. SUÇLULUK sağlıksızdır, çünkü bugününüzdeki enerjiyi geçmiş bir olayla ilgili incinmiş, üzgün ve kederli hissederek boşa harcarsınız. Sağlıksız olduğu kadar zararlıdır da! Ne düzeyde olursa olsun, SUÇLULUK duymak hiçbir şeyi değiştirmez. Tanrı sizi SUÇLULUK duyduğunuz için affetmez, o sizden sadece hatanızdan ders almanızı bekler. Bilakis, Tanrı sizin SUÇLULUK duygusundan paralize olmanızı ve mutsuz olmanızı istemez!
Ayrıca yoğun SUÇLULUK duygularını kendinize yaşatmak, öz benliğinizi ve öz güveninizi düşürür. Kendinizle kurduğunuz sevgi dolu diyalog zarar görür ve kendinize olan sevginiz azalır, hatta yok olur.
Suçluluğun Kökenleri
SUÇLULUĞUN bireyin duygusal kostümünün bir parçası haline gelmesi iki temel yolla olur. Birincisinde SUÇLULUK çok küçük yaşta öğrenilir ve olgunlaşma döneminden sonra, kenarda kalmış çocukça bir tepki olarak varlığını sürdürür. İkinci durumda, birey kendisine suçluluğu aşılar, çünkü benimsediğini söylediği bir kuralı ihlal etmiştir.
1). Artık Suçluluk(Çocuklukta Öğrenilen):
Bu tür, çocukluk anılarından kalanlarla birlikte taşınan duygusal bir tepkidir. Çocuklarda sonuç doğurmaya yönelik olmasına rağmen, olgun insanlar bile hala bu tip cümleleri kullanırlar. Bu artıkların bir kısmı şu tip uyarıları içerir:
“Bunu bir daha yaparsan baban seni sevmez.” (Tehdit içerikli suçluluk üretici yanlış eğitim tarzı)
“Kendinden utanmalısın.” (Sanki bu size yardımcı olabilirmiş gibi)
“Oh, peki! Ben sadece annenim, değerim yok herhalde.” (Tipik suçluluk üretici yanlış eğitim tarzı)
Birisi ailesini, arkadaşlarını, patronunu ya da yakınlarını üzdüğü zaman, bu cümlelerin ardındaki mesaj olgun insanlarda bile acı doğurabilir. Onların desteğini alma çabası yoğundur ve bu çabalar başarısız olup onayları alınamadığında, SUÇLULUK da yoğunlaşır.
Bu SUÇLULUK tavırları küçükken, büyükler tarafından yönetilmeyi öğrenmenin sonuçlarıdır, ama çocuk büyüdüğünde bile etkili olabilirler.
2). İnsanın Kendisine Kabul Ettirdiği SUÇLULUK:
SUÇLULUK tiplerinin bu ikinci kategorisi çok daha sorunlu bir alandır. Birey belirli bir süre önce yaptığı, ama çocukluğuyla bir ilgisi bulunması gerekmeyen şeyler nedeniyle paralize olur. Bu SUÇLULUK, bir olgunluk kuralı ya da moral bir değer çiğnendiğinde etkili olur. Acı çekmek, olanları değiştirmeyeceği halde, birey uzun bir süre kendini kötü hissedebilir. Bu türe örnekler; kişinin azarlanması ve bu nedenle kendinden nefret etmesi ya da Tanrı’ya uyumlu davranmamak, geçmişte kötü şeyler söylemiş ya da yapmış olmak gibi nedenlerle bugün duygusal bir bitkinlik hissetmektir.
Böylece, SUÇLULUK duygularınıza; ya artık var olmayan bir otoriteyi memnun etmek için ulaşmaya çalıştığınız toplum standartlarına bir tepki olarak ya da sevmediğiniz ama bir nedenle uymaya çalışıp kendinize aşıladığınız standartlara uyma çabasının bir sonucu olarak bakabilirsiniz. Her iki durumda da tavır aptalca, daha da önemlisi yararsızdır. Orada sonsuza dek oturup ne kadar kötü davrandığınıza dair feryat edebilir ve ölene dek suçluluk duyabilirsiniz. Ama bu suçluluk ne kadar çok olursa olsun geçmiş davranışınızı düzeltemezsiniz. Geçmiş sona erdi. Suçluluk duymak tarihi değiştirme çabasıdır ve geçmişin öyle olmamış olmasını dilemekten başka bir şey değildir. Ancak tarihin çarkları durdurulamaz ve yapabileceğiniz hiçbir şey yok.
SUÇLULUK duyduğunuz konulardaki tavrınızı değiştirmeye başlayabilirsiniz. Yapılan bir takım klinik deneylere göre, suçluluğu sık hisseden kişilerde onların adalet tuzağına düştükleri ve çoğunlukla yersiz SUÇLULUK duygusu hissettikleri saptanmıştır. İnsanın kendine verdiği zararın hiçbir düşmanının ve rakibinin veremeyeceğini görüyorum.
Toplumumuzun “Eğlenceli bir iş yaptıysan SUÇLULUK duymalısın.” gibi mesajlar gönderen sofuca zorlamaları vardır. Yarattığınız SUÇLULUK tepkilerinin çoğu, öz olarak bu tür bir düşünceye dayanır. Belki kendinizi salıvermemeyi, “ayıp” bir şakaya gülmemeyi ya da belirli cinsel davranışları göstermemeniz gerektiğini öğrendiniz. Zorlayıcı mesajlar toplumumuzun her dokusunda vardır, ama zevk almaktan SUÇLULUK duymak tamamen kendi işinizdir.
Oluşturduğunuz bir SUÇLULUK cümlesini söylemek, aşmanız gereken nevrotik bir tavırdır. SUÇLULUK yardım edemez. Sizi paralize etmekle kalmaz, aynı zamanda istenmeyen tavrı tekrarlama olasılığınızı da arttırır. SUÇLULUK, istenmeyen tavrı tekrarlamaya bir izin olarak da görülebilir. Zihninizde, “Nasılsa yeterince SUÇLULUK duydum - yeterince bedel ödedim, bu yanlış tavrı tekrarlamaya hakkım var” otomatik düşüncesi oluşabilir. Kendinizi SUÇLULUĞA gömme ödülünü koruduğunuz sürece, sizi mutsuzluktan başka bir şeye götürmeyen o kısır döngüye hapsolmaya mahkumsunuz.
Üstelik, oldukça sık ve şiddetli SUÇLULUK duyguları, sizi sadece mutsuz etmez aynı zamanda depresyon ve çeşitli ruhsal hastalıklara taşıyabilir. Masum ve vicdani gibi görünen bu duygu, insan psikolojisine çok zarar veren yararsız ve yanlış bir duygudur.
Dinlerin Aşıladığı SUÇLULUK
Din, SUÇLULUK üreterek davranışları yönlendirmek amacıyla sık sık kullanılır. Acımasız, insanları cezalandıran, korkutucu bir Tanrı kavramıyla insanlarda suçluluk üretir. Burada hayal kırıklığına uğrattığınız kişi, Tanrı’dır. Üstelik, bundan dolayı ceza göreceğiniz sizlere işlenmiştir. Bazı durumlarda iletilen mesaj, yanlış davrandığınız için cennete gidemeyeceğiniz bile olabilir. Bazı SUÇLULUK aşılayan cümleler şöyledir:
“Tanrı’yı sevmiş olsaydın böyle davranmazdın.”
“Günahların için tövbe etmedikçe, cennete giremeyeceksin.”
“Kendini kötü hissetmelisin, Tanrı’ya uyumlu davranmadın! Yeterince pişman olur, acı çekersen belki Tanrı seni affeder.” (Bu tip cümleler Tanrı’nın insanları affetmesinin koşulunun, SUÇLULUK duymak olduğunu aşılar. Oldukça zarar verici cümlelerdir.)
“Tanrı’nın yasalarından birini çiğnedin, kendinden utanmalısın!” gibi...
Diğer Kurumsal SUÇLULUK Üreticileri
Toplumumuzda bahşiş vermek güzel bir hizmeti değil, hizmet edilen insanın suçluluğunu yansıtır hale gelmiştir. Etkili uşak ve hizmetçiler, taksi şoförleri, otel görevlileri ve diğer hizmet alışanları, birçok insanın yanlış davranmasından doğan SUÇLULUKLA baş edemeyeceğini ve alınan hizmetin niteliğine bakılmaksızın standart bahşişi vereceğini öğrenmişlerdir. Bariz bir avuç açma, imalı yorumlar ve utandırma amaçlı bakışlar, SUÇLULUK üretmeye ve sonuçta da bahşişi almaya yöneliktir.
Rejim yapmak da SUÇLULUK dolu bir alandır. Rejim yapan kişi bir kurabiye yer ve bütün gün SUÇLULUK duyar, çünkü bir an için zayıflık göstermiştir. Kilo kaybetmeye çabalıyor ve üretici olmayan rejimi bozan tavırlara teslim oluyorsanız, bu durumdan ders alarak “ŞİMDİ”nizde daha etkili olmaya çalışabilirsiniz. Ancak SUÇLULUK hissederek kendinizi kınamak bir zaman kaybıdır – moral kaybıdır, çünkü bunu uzun süre yaparsanız aynı tavrı tekrarlarsınız. Bu tekrar, ikileminizden kurtulmak için bulduğunuz çıkış yoludur.
Cinsel İfade Suçluluğu
Belki de toplumumuzda, SUÇLULUĞUN en çok geliştiği alan cinsel yaşamdır.
Cinsel fanteziler etkili SUÇLULUK üreticileridir. Çoğu insanlar bu tür düşüncelere sahp olmaktan SUÇLULUK duyarlar ve terapideyken bile fantezileri olduğunu kendilerine itiraf edemezler. Aslında vücutta bir SUÇLULUK merkezi belirlemem gerekseydi, bu kesinlikle bacak arası olurdu.
Şimdi, SUÇLULUK duymanın psikolojik ödüllerine bir göz atalım. Şunu aklınıza yerleştirin: Ödülü ne olursa olsun, SUÇLULUK kendinizi aşağılamanıza yol açar. Bir dahaki sefere özgürlük yerine SUÇLULUĞU seçtiğinizde bunu hatırlayın.
Suçluluğu Seçmenin Psikolojik Ödülleri
İşte bugününüzü geçmişte yaptığınız ya da yapmadığınız şeyler yüzünden SUÇLULUK duyarak boşa harcamanızın temel nedenleri:
- Bugününüzü olup bitmiş bir şey hakkında SUÇLULUK duyarak geçirerek, “ŞİMDİ”nizi etkili ve üretken bir tarzda kullanmak zorunda kalmazsınız. Kısaca, diğer pek çok savunmacı tavır gibi SUÇLULUK da kendinizi geliştirmekten kaçınma tekniğidir.
- Sorumluluğu geçmişe dayandırarak hem değişim gibi güç bir işten, hem de değişimin getireceği riskten kaçınırsınız. Geçmişe dair SUÇLULUK duyarak kendinizi paralize etmek, bugününüzde gelişmek gibi sizce tehlikeli bir yolu seçmekten daha kolaydır.
- Yeterince SUÇLULUK duyarsanız, sonunda kötü davranışınızın insanlar ve/veya Tanrı tarafından affedileceğine dair bir inanç vardır. Bu SUÇLULUK duyarak acı çekme, “Artık bedelini ödedim” mantığının temelidir. Kendinizce suçlarınızın, hatalarınızın bedelini kendinizi uzun süre kötü hissederek ödediğinizi otomatik olarak düşünrsünüz. Suç, hata ne kadar büyükse, özür dilemek ve durumun telafisi için gerekli olan pişmanlık süresi de o kadar uzar.
- SUÇLULUK, çocukluğun güvenli ortamına dönmek anlamına gelebilir. Böylece bu yaşamda başkaları sizin adınıza karar verir ve size bakar. Bugününüzde dizginleri ele almak yerine, geçmişinize ait insanların değerlerine dayanırsınız. Buradaki ödül, yaşamınızın denetimini elinize almaktan kaçnmaktır.
- SUÇLULUK, davranışınızın sorumluluğunu başkalarına yüklemek için, yararlı bir araçtır. Nasıl yönetildiğinizi görerek SUÇLULUK duymak ve SUÇLULUĞUNUZUN nedenini size ne hissettirmek isterlerse onu hissettirecek kadar güçlü o insanlara atmak kolaydır.
- İnsanlar, davranışınızı onaylamadığında bile, bu davranış için SUÇLULUK duyarak onların onayını alırsınız. Sıra dışı bir şey yapmış olabilirsiniz, ama SUÇLULUK duyarak doğru davranış tarzını bildiğinizi gösteriyor ve hizaya getirilmek için gönüllü olduğunuzu belli ediyorsunuz.
- SUÇLULUK, başkalarının ve kendinizceTanrı’nın merhametini kazanmak için de mükemmel bir yoldur. Merhamet kazanma isteğinin, kendinize karşı saygısızlığın göstergesi olması, durumu değiştirmez. Bu durumda, kendinizi sevip saymak yerine başkalarının merhametini almayı tercih etmiş olursunuz.
Suçluluğa tutunmanın en sık görülen nedenleri bunlardır. Bireyi aşağılayan tüm diğer duygular gibi, SUÇLULUK da bir tercihtir, onu kontrol edebilirsiniz. Bu duygudan zarar görüyor ve tamamen SUÇLULUKtan arınmak istiyorsanız ki ben şiddetle bunu öneririm, işte bunu sağlayacak bazı başlangıç stratejileri:
Suçluluğu Yok Etme Stratejileri
- Geçmiş hakkında ne düşünürseniz düşünün, onu asla değiştirilmeyecek bir şey olarak görmelisiniz. Geçmiş sona erdi! Seçtiğiniz hiç bir SUÇLULUK, onu değiştiremez. Bilinçliliğiniz üzerine şu cümleyi özümseyin: “SUÇLULUK duymam ne geçmişi değiştirir, ne Tanrı SUÇLULUK duyduğumdan dolayı beni affeder, ne de SUÇLULUK duymak beni daha iyi bir insan yapar”. Bu düşünce tarzı, SUÇLULUK le geçmişten ders almayı ayırt etmenizi sağlayacaktır.
- Yasalarda düşünce suçunun olmadığı gibi, manevi hayatta da düşüncelerimizden dolayı yargılanamayız. İstediğimiz her şeyi düşünebiliriz. Bu düşünce özgürlüğüdür. İnsan olmanın doğal yapısıdır. Eğer düşüncelerinizden dolayı SUÇLULUK yaşıyorsanız, kendinize gereksiz ve boş yere acı çektirmiş oluyorsunuz demektir. Davranışa dökülmeyen düşünceler manevi anlamda da etkisizdir. Eğer aksi olsaydı, tüm insanlık hepimiz her an büyük suçlar işliyor olurduk.
- Kendinize, geçmişten SUÇLULUK duyarak bugün hangi şeyden sakınıyor olduğunuzu sorun. Bu konu üzerinde çalışarak SUÇLULUK gereksinimini yok edebilirsiniz.
- Tercih ettiğiniz ancak başkalarının hoşlanmadığı belirli şeyleri kabullenmeye başlayın. Böylece ebeveynleriniz, komşularınız, patronunuz, hatta eşiniz bazı tavırlarınıza karşı çıktığında, bu durumu doğal ve güçlü karşılarsınız. Kendinizi onaylamanız şarttır, başkalarının onayı ise güzeldir ama gerekli değildir. Onay gereksinimi duymadığınız an, onay getirmeyen davranışlara dair SUÇLULUK duygusu da yok olacaktır.
- Bir SUÇLULUK GÜNLÜĞÜ tutarak, SUÇLULUK duyduğunuz anları yazın. SUÇLULUĞUN ne zaman, neden ve kiminle birlikteyken duyulduğunu ve geçmişe dair böyle acı duyarken bugününüzden neler kaybettiğinizi belirtin. Bu günlük, SUÇLULUK alanınıza ait bazı önemli ipuçları sağlayacaktır.
- Değerler sisteminizi gözden geçirin. Hangi değerlere gerçekten inanıyor ve hangilerini kabul eder gibi yapıyorsunuz? Bu sahte değerleri yazın ve başkalarının dayattığı etik kurallarına göre değil, kendi belirlediğiniz değerlere göre yaşamaya başlayın.
- Yaptığınız tüm kötü şeylerin bir listesini çıkarın. Her biri için kendinize on üzerinden SUÇLULUK puanları verin. Puanlarınızı toplayın ve toplamın yüz ya da bir milyon olmasının bugününüzü değiştirip değiştirmeyeceğini düşünün. “ŞİMDİ” hala aynıdır ve SUÇLULUK duygunuz tamamen boş bir duygudur.
- Son bir haftadır ya da son bir aydır insanlara, doğaya, hayata karşı yaptığınız iyi şeyleri, iyilikleri kaydedin. Bunları tek tek okuyarak kendinizi tebrik edip onurlandırın. Ayrıca, kendinizle ilgili olumlu, iyi yanlarınızı da yazın ve bunları dışınızdan okuyarak kendinizi yüceltin. Çünkü, yeterince SUÇLULUK duygularıyla kendinizi aşağıladınız, hor gördünüz. Öz benliğinizi yüceltmenin zamanı geldi.
- SUÇLULUĞU kullanarak sizi kullanmaya çalışanlara, hakkınızda duydukları hayal kırıklığına aldırmadığınızı öğretin.
- SUÇLULUK duygularıyla sonuçlanacağını bldiğiniz bir şey yapın. Örneğin bir otele gidiyorsunuz ve kat görevlisi size odanızı göstermek istiyor. Bu odayı yalnız başınıza da bulabilirsiniz ve yanınızda yalnızca bir valiz var. Kendi başınıza gidebileceğinizi söyleyin. İtiraz ederlerse, yanınızda istemediğiniz bu kişiye zaman ve enerjisini boşa harcadığını, çünkü istemediğiniz bir hizmet için bahşiş vermeyeceğinizi belirtin.
Wayne W. Dyer
GÖZ SAĞLIĞI İÇİN "TİBET" EGZERSİZLERİ
GÖZ SAĞLIĞI İÇİN TİBET EGZERSİZLERİ
ilgisayar ekranları, tabletler ve TV önünde tek bir noktaya bakarak çok fazla zaman harcıyoruz, gözlerimiz sağlıklı kalmak için egzersize gereksinim duyuyor. Aşağıdaki Tibetli rahipler tarafından tasarlanmış, göz sağlığı ile ilgili ilginç bir yaklaşım.
Bedeninize ve gözlerinize gereksinim duydukları besinleri verin!
Nesiller boyu, Tibet’in insanları görme zayıflığını düzeltmek ve görüşlerini geliştirmek için doğal yöntemler kullandılar. Bunların arasında uzun zaman periyotlarında faydalı olduğu kanıtlanmış olan bazı egzersizlerin kullanılması da var.
Bu göz kartındaki şekil, optik sistemin kaslarına ve sinirlerine canlandırma ve gerekli düzeltici egzersizleri vermek için Tibetli Lama Keşişler tarafından tasarlanmıştır. Göz kasları kamera objektif kapağına benzer odaklanır. Bu egzersizin amacı görmeyi geliştirmek için göz kaslarını kuvvetlendirmektir. Sabahları ve akşamları bir kaç dakika uygulama hemen etkiler sağlar ve aylar süren uygulamayla en belirgin gelişme sağlanır.
Göz Kartı Nasıl Kullanılır
Bu egzersizler gözlüksüz veya kontak lenssiz yapılır. Oturma pozisyonunda her hareketi 30 saniye yapın, omurganız dik olsun ve başınızı sağa sola hareket ettirmeyin. Sadece gözlerinizi hareket ettirin.
1) Gözlerinizi dıştaki noktaların etrafında saat yönünde döndürün.
2) Bu hareketi saatin tersi yönünde tekrarlayın.
3) Gözlerinizi karttaki saat 2 ve saat 8′in olduğu yerlerde aşağı yukarı hareket ettirin.
4) Bu hareketi saat 4 ve saat 10′un olduğu yerlerde tekrarlayın.
5) Gözlerinizi kısa bir süre kırpın.
Egzersizi istediğiniz kadar tekrarlayın. Bu egzersize başladıktan sonra gözlük ve kontaks lensleri mümkün olduğu kadar az takın. Zamanlar bunlar gereksiz olur. Gözün arkasının eğriliğinin onarılması ve düzeltilmesi işlemi spesifik egzersiz ve gözün tamiri için sadece göz tarafından kullanılan besinlerin artırılmasını gerektirir. Diğer kas egzersizleri gibi daha fazla egzersiz ve daha fazla besin gereklidir.
SORUNLU ÇAKRANIZI BULUN VE NASIL AÇILACAĞINI ÖĞRENİN (TEST)
Sorunlu Çakranızı Bulun ve Nasıl Açılacağını Öğrenin
Sorunlu Çarka Testi :
Her maddedeki cümlelerden sizi en çok ifade edeni işaretleyin. Daha sonra en çok hangi şıkkı işaretlediğinizi toplayarak bulun.
SORUNLU ÇAKRANIZI TESPİT EDİN
| |
1
|
A)Geleceğiminle ilgili düşünceler beni endişelendiriyor ve önümü göremiyorum.
|
B)Yaşantımda kısıtlılık var,sürekli aynı sorunlara takılıyorum.
| |
C)Yaşamda hedeflerime ulaşmakta her zaman zorlandım
| |
D)Duygusal hayatımda hep sorunlar vardır.
| |
E) Düşücelerime ifade etmekte zorlanırım.
| |
F)Gözümün gördüğünden başkasına inanmam.
| |
G)Kendimi herşeyden kopuk hissediyorum.
| |
2
|
A) Kemik,diş,bağırsak,bacak sorunları ile ilgili hastalıklarım oldu.
|
B) Üreme organları,böbrekler,lenfler ile ilgili sorunlarım oldu.
| |
C) Mide,karaciğer,dalak sorunlarım oldu ya da şeker hastasıyım.
| |
D) Kalp,kan sorunlarım oldu
| |
E) Boğaz,tiroid,nodül gibi sorunlarım oldu.
| |
F) Psikolojik sorunlarım oldu
| |
G) Migren,baş ağrısı,beyin hastalıkları gibi sorunlarım oldu.
| |
3
|
A) Beni en çok kızgınlık duygularım,eleştiriciliğim ve güvensizlik duygularım rahatsız ediyor.
|
B) Beni en çok suçluluk duygularım,takıntılarım,alınganlığım ve eylem geçmekteki zorluğum rahatsız ediyor.
| |
C) Beni en çok korkularım, bağımlılıklarım, duygusal yapımdaki dengesizlikler ve affedemediğim olaylar rahatsız ediyor.
| |
D) Beni en çok iletişimlerdeki sorunlarım,konsantrasyon sorunum, isteklerimi anlatamamam ve hayır demeyi bilmemem rahatsız ediyor.
| |
E) Beni en çok zihinsel karmaşalarım,bunalımlarım,mutlu olmayı başaramamam ve esnek olmayı bilmemem rahatsız ediyor.
| |
F) Beni en çok huzursuzluğum,umutsuzluğum,kendimi değerli bulmamam ve yaşamımdaki dengesizlikler rahatsız ediyor.
| |
4
|
A) Yaşamımda zorluklar olduğu zaman öz güvenim azalır ve enerjimin tükendiğini hissederim.
|
B) Yaşamımda zorluklar olduğu zaman kendimi suçlarım ve duygularım çok olumsuz etkilenir.
| |
C) Yaşamımda zorluklar olduğu zaman hırslanırım ve bu zorlukları oluşturanlara öfke duyarım.
| |
D) Yaşamımda zorluklar olduğu zaman korku duyarım ve çevreme karşı uyumsuz olurum.
| |
E) Yaşamımda zorluklar olduğu zaman sorun yokmuş gibi davranırım ve sorunu görmezden gelmeye çalışırım.
| |
F) Yaşamımda zorluklar olduğu zaman zihnim karışır ve bol bol uyumak isterim.
| |
G) Yaşamımda zorluklar olduğu zaman acı çekerim ve kendimi yalnız hissederim.
| |
5
|
A) Kırmızı rengi fazla sevmem.
|
B) Turuncu rengi fazla sevmem.
| |
C) Sarı rengi fazla sevmem.
| |
D) Yeşil rengi fazla sevmem.
| |
E) Mavi rengi fazla sevmem.
| |
F) Lacivert fazla hiç sevmem.
| |
G) Mor rengi fazla sevmem.
| |
6
|
A) Kendime ve yaşama daha çok güvenmek isterdim.
|
B) Daha ön yargısız bir insan olmak isterdim.
| |
C) Daha cesur olmak isterdim.
| |
D) Beni üzen insanları ve olayları daha kolay unutmak isterdim.
| |
E) İçimden geçenleri ve hislerimi daha kolay ifade etmek isterdim.
| |
F) Sezgilerimin daha güçlü olmasını isterdim.
| |
G) Gerçek potansiyelimi kullanmak ve daha pozitif bir insan olmak isterdim.
| |
7
|
A) Beni en çok rahatlatan şey doğada yürüyüş yapmaktır.
|
B) Beni en çok rahatlatan şey banyo yapmak,denize ya da havuza girmektir.
| |
C) Beni en çok rahatlatan şey kitap okumaktır.
| |
D) Beni en çok rahatlatan şey sevdiğim insanlarla bir arada olmaktır.
| |
E) Beni en çok rahatlatan şey müzik dinlemektir.
| |
F) Beni en çok rahatlatan şey uyumaktır.
| |
G) Beni en çok rahatlatan şey meditasyon yapmaktır.
| |
8
|
A) Koku alma duyum çok gelişmemiştir.
|
B) Tat duyum çok gelişmemiştir.
| |
C) Görme duyum çok gelişmemiştir.
| |
D) Dokunma duyum çok gelişmemiştir.
| |
E) işitme duyum çok gelişmemiştir.
| |
F) Sezgilerim çok gelişmemiştir.
| |
G) Bütünü algılayabilme yetenegim çok gelişmemiştir. Genelde detaylara takılırım.
| |
9
|
A) Biri beni hak etmediğim şekilde üzerse sert davranmaktan kaçınmam.
|
B) Biri beni hak etmediğim şekilde üzerse o insanı suçlarım ve gerekirse uçlarda davranırım.
| |
C)Biri beni hak etmediğim şekilde üzerse hırslanırım ve bunu kontrol etmekte zorlanırım.
| |
D)Biri beni hak etmediğim şekilde üzerse o insanı sevmekten kolaylıkla vazgeçebilirim.
| |
E) Biri beni hak etmediğim şekilde üzerse çok sert konuşurum.
| |
F) Biri beni hak etmediğim şekilde üzerse kafam karışır ve kafamı toplamak için kendime zaman tanırım.
| |
G) Biri beni hak etmediğim şekilde üzerse acı duyarım ve sıkıntı duygusu içinde yalnız kalmayı seçerim.
| |
10
|
A) Yaşamımdaki gerçeklikleri kabullenmeyi en kısa zamanda öğrenmem lazım.
|
B) Üretken olmayı en kısa zamanda öğrenmem lazım.
| |
C) Kararlı olmayı en kısa zamanda öğrenmem lazım.
| |
D) Hoşgörülü olmayı en kısa zamanda öğrenmem lazım
| |
E) Kendimi en iyi şekilde ifade etmeyi en kısa zamanda öğrenmem lazım.
| |
F) Sezgilerimi kullanmayı en kısa zamanda öğrenmem lazım
| |
G) Gerçek potansiyelimi kullanmayı en kısa zamanda öğrenmem lazım
| |
11
|
A) İnsanların hareketlerini anlamakta zorlanıyorum.
|
B) İnsanların duygularını anlamakta zorlanıyorum.
| |
C) İnsanların düşüncelerini anlamakta zorlanıyorum.
| |
D) İnsanların egolarını anlamakta zorlanıyorum.
| |
E) İnsanların inkar etme huylarını anlamakta zorlanıyorum.
| |
F) İnsanların 6.duyu dedikleri şeyi anlamakta zorlanıyorum.
| |
G) İnsanların dinsel inançlarını anlamakta zorlanıyorum.
| |
12
|
A) Çok et tüketirim.
|
B) Çok su tüketirim.
| |
C) Çok karbonhidrat tüketirim.
| |
D) Çok sebze tüketirim.
| |
E) Çok meyve tüketirim.
| |
F) Yemek ayırt etmem ama sürekli temiz havaya ihtiyaç duyarım.
| |
G) Yemek ayırt etmem. Hepsinden dengeli tüketirim.
| |
13
|
A) Sabırsız bir insanım.
|
B) Çok sakin bir insanım.
| |
C) Eleştirici bir insanım.
| |
D) Kıskanç bir insanım.
| |
E) Telaşlı bir insanım.
| |
F) Endişeli bir insanım.
| |
G) Stresli bir insanım.
| |
14
|
A) Yaşamımdaki en büyük eksiklik hala kendimi güvenceye alacak yatırımları yapamamış olmamdır.
|
B) Yaşamımdaki en büyük eksiklik hep aynı sorunları yaşayıp durmam ve hala bunları çözememiş olmamdır.
| |
C) Yaşamımdaki en büyük eksiklik başladığım işleri bitirmekteki başarısızlığımdır.
| |
D) Yaşamımdaki en büyük eksiklik ailevi sorunlarımı aşamamış olmamdır.
| |
E) Yaşamımdaki en büyük eksiklik yaşantımın farklı alanları arasında dengeyi kuramamış olmamdır.
| |
F) Yaşamımdaki en büyük eksiklik psikolojik problemlerimi aşamamış olmamdır.
| |
G) Yaşamımdaki en büyük eksiklik hala ne istediğimi bilmememdir.
| |
15
|
A) Burcum oğlak ya da boğa
|
B) Burcum yengeç yada akrep
| |
C) Burcum koç ya da aslan
| |
D) Burcum terazi ya da kova
| |
E) Burcum ikizler ya da başak
| |
F) Burcum yay
| |
G) Burcum balık
|
Toplam 15 sorudan oluşmaktadır. Hangi şıkkı fazla işaretlediyseniz o çakranızda sorun vardır.
a. Kök çarka (Bel Kemiğinin Bittiği Nokta)
b. Şakral Çarka (Cinsel Bölge)
c. Solar Pleksus Çakrası (Göbek Deliği Bölgesi)
d. Kalp Çakrası
e. Boğaz Çakrası
f. Üçüncü Göz Çakrası (Alın)
g. Tepe Çakrası
Hangi şıkkı fazla işaretlediyseniz o çakranızda sorun vardır. Çakralarınızı açmak için çeşitli yöntemler denenebilir. Kitabın ikinci ve üçüncüsünde aktarılacak olan tedavi ve davranış kalıplarını kırma çalışmalarına başlamadan çakralarla ilgili çalışmalara başlamalıyız. Değişimin ilk adımı ve sürecin başlaması için bilmemiz ve yapmamız gerekenler.
1. Çakra, Omurganın dibi- üreme organlarının arasında bulunur. Temel ihtiyaçları temsil eder. Fiziksel olarak hayatta kalma, yiyecek bulma, barınma, korunma gibi bedensel bilinç seviyesindedir. Görevi, kozmik enerjileri maddi ve manevi düzeylerde aktarmak, Onu açmayı başaranların omurga diplerinde garip hisler olabilir, kaşınma, karıncalanma veya daha güçlü titreşimler. Dünyadaki yaşamı tüm yönleriyle kabul etmek, daha uyumlu yaşamaya hazır olmak yeteneğini geliştirir. Kırmızı renk ile temsil edilir. Kök çakranın kötü çalışması sahip olma duygusunu güçlendirir. Maddi değerlere tutkuyla bağlanmamızı sağlar. Bu çakrayı açmak için güneşin doğuşunu ve batışını seyretmek sizi yaşama döndürebilir. İlkel kabilelerin müzikleri iç dünyanızı rahatlatabilir.
2. Çarka, cinsel organların üstünde yer alır. Arzuların, cinsel enerjilerin ve yaratıcılığın merkezi olarak görülür. Duygu seviyesidir. Kıskançlık ve nefret gibi önemli negatif duygu patlamaları bu çakradaki sorunlarla ilgilidir. Uyumsuz çalışması sonucunda, kaba tutkularınızı ve cinsel arzularınızı bastırma yoluna gidebilir, hatta seksi bir ilaç gibi kullanabilirsiniz. 2. çakra uyarımı güçlü cinsel duygulara neden olabilir. Ani orgazm yaşanması olasıdır. Ay ışığını ve berrak suları seyretmek, dolunayı izlemek, hayalleriniz ve rüyalarınızda verilen mesajları anlamanızı sağlar. Kuş seslerini dinlemek, akan suyun veya bir çeşmenin akışını dinlemek ruhunuzu okşar. Sembolü olan portakal rengi, yenileyici ve canlandırıcı bir enerjiye kavuşmanızı sağlar.
3. Çakra, Mide çakrasıdır. Bedenimizdeki enerji deposudur. Başkalarıyla ilişkilerimiz, hoşlanıp hoşlanmadıklarımız, ahlak, karar, benlik vb duygularla ilgilidir. Uyumsuz çalıştığında, her şeyi ve herkesi kendi istediğiniz gibi idare etmek istersiniz. Bir iç huzursuzluk ve tatminsizlik y:aşarsınız. Çarka açıldığında mide bulantısı, ishal, mide krampları yaşanabilir. Telepati, durugörü, duru-işitme ve astral varlıkları fark etme gibi psişik hissedişler artabilir. Üçüncü çakrayı açmak için güneş ışıklarıyla yıkanan bir başak tarlasına bakıp, ayçiçeklerini izleyebilirsiniz. Klasik müzik dinlemek de enerjinizi artırır. Sembolü olan altın rengi, rahatlamanıza yol açar.
4. Çarka, Kalp Çakrasıdır. Amacı, sevgi yoluyla birleşmeye ulaşmaktır.. Uyumsuz çalıştığında, verdiğiniz sevginin karşılığında her zaman takdir ve destek bekleyebilir, çabalarınız yeteri kadar takdir görmediğinde derin bir hayal kırıklığına sürüklenirsiniz. Uyarıldığında göğüste ezici baskı hissedilir. Kalp çarpıntısı, düzensiz hız yaşanabilir. Psişik veya ruhsal şifa yapabilme gücü meydana gelebilir. İsteklerin yerine gelmesi veya yeteneklerin gelişmesi bu çarka açıldığında yaşanabilir. Yemyeşil kırlarda dolaşmak, her bir çiçek kalbinizdeki umutlann da yeşermesini sağlar. Doğu ve Batı'nın geleneksel müzikleri de kalp chakrası için uygundur. Sembolize ettiği renk yeşil ve pembedir. Yeşil iç huzur ve berraklığı sağlarken, pembe sevgi ve şefkat duygularını canlandırır
5.Çakra, Boyun ve boğaz çakrasıdır. Düşüncelerimizle duygularımız, dürtülerimizle tepkilerimiz arasında bir köprü işlevi görüyor. Uyumsuz çalışması halinde, ya duygulannızı yansıtmakta zorluk çekersiniz ya da kendi içinize kapanarak duygularınıza yaşama hakkı tanımazsınız. Açılması uzun sürer bu süre içinde boğazlanma, bağazda sıkışma hissedilebilir. Açılmış bir boğaz çakrasında garip sesler gelebilir, şarkı söylenebilir, duru işitme yeteneği gelişebilir. Başkalarının iç sesleri duyulabilir.Bulutsuz gökyüzünün açık, saydam mavisini içinize almak jçin yere uzanın ve rahatlayın. İç varlığınızı göğün derinliklerine açın. Bu arada New Age müzikler dinleyin. Açık ve berrak mavi boğaz chakra'sının rengidir.
6. Çakra, "göz" çakrasıdır. Burun köprüsünün bir parmak üstünde ve alnın ortasındadır. Üçüncü göz, bilince ulaşmanın mekanı olduğundan, maddeyi belirleyip ayrıştırabilirsiz. Yüksek zihinsel güçlerimizin, entellektüel kapasitemizin, hafızamızın ve irademizin merkezidir; uyumsuz çalıştığında, entellektüel kibir tuzağına düşebilir, yaşamınızı tamamen akıl ve düşüncelerle idare eder, duygulannızı bastırabilirsiniz. Bu çarka uyanma sürecinde başta yoğun bir basınç hissedililebilir, bağ ağrıları olabilir, alında çekilmeler yada titreşimler yaşanabilir. Açıldığında göz açıkken vizyonlar görülebilir, ruhsal rehberler, ilahlar, koruyucu melekler görülebilir. Astral seyahat ve beden dışı deneyimler yaşanabilir. Geceleyin yıldızlı, lacivert gökyüzünü seyrederek üçüncü gözü uyarabilirsiniz. Klasik Batı müziği dinlemek, zihninizin rahatlayıp açılmasını sağlar. Saydam lacivertin, altıncı çakra üzerinde açıcı ve saflaştırıcı bir etkisi vardır.
7.Çakra, Taç çarkadır. Başın ortasında, en yüksek noktadadır. Chakra enerjilerinin hepsinin kaynağı ve başlama noktasıdır. Yedinci chakra açılma sürecinde baş üstünde karıncalanma, titreşim veya dolaşan enerjiler hissi vardır. Bazıları için kafatası ağarabilir. Açıldığında olağandışı deneyüstü deneyimler yaşanır. Diğer altı çarka da meydana gelen bütün tıkanıklıklar çözülür ve enerjileri en yüksek frekanslarda titreşir. En iyi müzik sessizliktir. Rengi mor ve beyazdır. Mor renk zihnin ve ruhun dönüşümünü sağlar. Beyaz, ruhu aydınlığa, pozitif enerjiye açar.
Alıntı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)